25 Temmuz 2013 Perşembe

~Fallen Angel~


Kapıları tutuldu cennetin
Yıldızlar çok uzak artık
Hissedebiliyor musun
Kapındaki adaleti?

O da isterdi, denizin üstünden yürüyüp ufuktan kendini sallandırmayı. Dünya'ya hiç gelmemiş olmayı, yukarıda kalmayı... Sonsuz gibi görünen sahilde amaçsızca yürürken haşin dalgaların yıkadığı bacaklarına kumlar batıyor, ikide bir durmasına neden olacak kadar kaşındırıyordu. Bir süre sonra bunu çok da umursamamaya karar verdi, burada sonsuza kadar yürüyecekse böyle bir şeyin onu rahatsız etmesine izinsiz vermeyecekti. Bakışlarını gün batımından alıp yere dikti, kırılan umutlarını görebilmeyi umarak. Paramparça olan hayallerini yeniden birleştirebilirdi belki, eğer onları bulabilseydi. Çoktan kalbinin derinliklerine gömülmüştü düşlerindeki gelecek. Kanatları koparılmış, kaçınılmaz sona zincirlenmişti bedeni. Keşke bir şeyler yapabilseydi, yeniden özgür olabilmek için her şeyini verirdi. Yeniden dans edebilmek için, gökyüzünün en kadim yerlerinde... Gün batımından önce kurtulmak istiyordu bu yalnızlıktan. Karanlıkta yönünü bulamamaktan korkmuyordu, yıldızların ona göz kırptığını görmekten korktuğu kadar. Uzanıp da tutamadığında birini, ne kadar denerse denesin ulaşamayacağını fark ettiğinde...

Nerede şimdi o Tanrın
İnandığın, güvendiğin?
Hani o çok sevdiğin
Nerede kaldı hayallerin?

Kendisine seslenen gardiyanları duyabiliyordu Alanza. Adını göklere fısıldayan rüzgar şimdi iki kocaman el olmuş, zavallı kızdan geriye kalanları yakalamaya çalışıyordu sanki. Teslim olmak zor geliyordu; hayallerinden vazgeçmek, şimdi pes etmek... Zihnindeki çığlıklardan dışarıya yansıyan yalnızca kısık sesle inlemeleriydi. Dizlerinin daha fazla taşıyamayacağı yerde, geceye duyduğu nefret batan güneşe doğru taşıyordu onu. Fakat nereye kadar gidebilirdi ki? Batanı yakalamak da kaçanı kovalamak kadar zordu. Bu halde olmasının sebebini gayet iyi bilse de, yine de kendisine yakıştıramıyordu. Tek suçu bir kaçak olmaktı. Kendisine biçilen kaftandan kaçmış, özgürlüğünü aramıştı. Ama Tanrı'nın iradesine başkaldırmak sanıldığı kadar kolay değildi, nereye giderse gitsin intikam arayan kaderi hep peşinden gelmişti. Yıllar sonra, gittikçe kararan alın yazısının ağına takılmış, teslim olmak zorunda kalmıştı. Kendisi için en iyisini belirlemeye hakkı yoktu onun, kimsenin yoktu. Herkesin seçimleri, doğruları, yanlışları nasıl olursa olsun onlara Tanrı'nın sunduğu yollardan ibaretti. Maalesef Alanza'nın kader ağacı yalnızca bir daldan hayat bulmuştu. Ne geri dönüşü, ne de başka bir kaçışı vardı. Kurtulmaya çalıştıkça daralan yollarda kararan geleceğinin esiri olmaya biraz daha yaklaşıyordu. Ve artık sonuna gelmişti, kaderinin onu sürüklediği bu son oyunda tüm gücü çekilmişti. Yalnızlığı ve çaresizliği elinde avucunda kalan tek şeydi. Tanrı'nın unuttuğu o tek yeri ararken atlattığı tüm o acılar onu güçlendirdiği kadar yaşam enerjisini sömürmüştü. 
Yaşayan tüm canlıların korumak istedikleri duyguları, düşünceleri, hayalleri vardı. Alanza, yürüdüğü lanetli yolda kazanmayı umduğu her şeyi en başından kaybetmişti. Oysa onun tek isteği, yeniden hissedebilmekti. Yüzünü yalayan rüzgarda huzuru, gözlerini kamaştıran güneşte gücü, bastığı her yerde bulutları ayağının altında hissedebilmek istemişti. 

Gökyüzü fısıldadı
Aşkı, mutluluğu, sevgiyi
Denize aktı şimdi hepsi
Ne olur, söyle bana
Nerede benim geleceğim?

Daha fazla yürüyemeyeceğini fark ettiğinde sert kumların üzerine yığılmasına izin verdi aciz bedeninin.'Dayanamıyorum, Tanrım, dayanamıyorum.' Yenilgiyi kabullenmek zordu, her zaman zor olmuştu. Açıkçası, kendisini hiçbir zaman kabullenebilen o erdemli insanlardan olarak görmemişti. Hiç istemiyordu, o kaçtığı Tanrı şahidi olsun ki istemiyordu. Fakat başka seçeneği yoktu. Kumların üzerinde ters dönüp sırt üstü uzandı. Güneş batmıştı. Şimdi gökyüzünde milyonlarca kandil yanıp sönüyordu. İnsanların umutları, hayalleri, hayattan tüm beklentileri gökyüzünü doldurmuştu. Bir an kendininkini gördüğüne yemin edebilirdi; küçük, titrek ışıklı, minik ve yalnız... Gözlerinden akan sıcak yaşların yüzündeki tozu yıkayıp saçlarından süzülerek altındaki kumları ıslattığını duyabiliyordu sanki. Her şey durmuştu şimdi. Tüm kapılar silinmiş, duvarlara sonsuzluğun resmi çizilmişti. Etrafındaki her şey zihnini uyuşturuyordu. Gözleri kendi yıldızına kitlenmiş, nefes almadan bekliyordu. 'Artık bekleyemiyorum. Lordum, acılarıma son ver. Lütfen...' Konuşan Alanza değil, çaresizliğiydi. Vücudunda sinsi bir hastalık gibi ilerleyen, şehvet kadar hınzır ve öfke kadar tehlikeli... Tüm bu duyguları sonuna kadar yaşamıştı Alanza. Oysa istediği...

Şimdi duyabiliyor musun peki
Yukarıdaki meleklerin sesini
Bir el uzandı içlerinden
Yanlarına çekmek için seni


Bir süre hiçbir şeye anlam veremeyerek öylece yukarı bakakaldı. Göklerdeki küçük melek, yaşayabilmek için kaçmıştı evinden. Hissedebilmek için Tanrı'dan bile vazgeçmişti, o çok sevdiği yaratıcısından... Fakat hiçbir şey beklediği gibi gelişmemişti, beklediği mutluluk ve umduğu tüm o haz hayallerden ötesine geçememişti. Yaşadığı tüm duyguların içinde belli belirsiz bir acı mutlaka vardı. Bunun hep biricik Tanrısına yüz çevirmesinden kaynaklandığını düşünmüştü. Lakin şu an, istediğini aldığını farkına varmıştı. Artık farkında olmadan akıttığı yaşlar çoğalmış, yakarışları melteme karışıp denizin üstünde kaybolmuştu. Bunca zaman hayatın gerçek yüzüyle yaşadığının farkına varamamış, yalnızca başına gelenlerden kaderini suçlamıştı. Hayatın üstü mutluluk yüklü nilüferlerle kaplı kötülük dolu bir göl olduğunu yeni anlamıştı. Seni taşıyan kayığın olan inanç, nilüferlerin altında kalan kötülüğü görmene engel oluyordu. kayıktan bir kere düştüğünde ise, karanlık sularda nilüferlerin gölgesinden seni neyin kurtaracağını göremiyordun. Muhteşem bir test, diye düşündü Alanza. Karnının üzerindeki elini kaldırıp gözlerini sert bir şekilde sildikten sonra son gücünü kullanıp ayağa kalktı. Buğulu gözlerine rağmen yüzünde oluşan kocaman gülümseme ile denize doğru döndü. Karşısındaki parlak dolunaya dikti bakışlarını, sendeleye sendeleye yürürken şimdi sakinleşen dalgalara doğru. Soğuk su yeniden ayak bileklerine değdiğinde onu daha derinlere çekmeye çalışıyordu sanki.'Bitiyor... Tüm bu çılgınlık, artık bitiyor...' Gözleri yakamoza dikili, biraz daha ilerledi. Şimdi beline kadar gelen su o kadar soğuktu ki, tüm bedeninin tir tir titremesine engel olamıyordu Alanza. Su göğsünü geçip çenesine vardığında başını çevirip kıyıya son bir kez baktı. Ne olursa olsun burayı özleyecekti, en azından öyle düşünüyordu. Fakat durmayacaktı, şimdi duramazdı. Özlediği her şeye yeniden kavuşmak için can atıyordu. Bağışlanmak, yeniden huzura alınmak, sonsuzluğa erişebilmek için...